MU KITASI
BLOG YAZILARI17 Kasım 2024

MU KITASI

MU KITASI NEDİR?

Mu Kıtası Nedir?

Mu kıtası veya kısaca Mu, ilk olarak 19. yüzyılda yaşamış yazar ve gezgin Augustus Le Plongeontarafından Büyük Okyanus’ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce batarak yok olduğu ileri sürülmüş, günümüzde bilim çevrelerinde sözdebilimsel bir iddia olduğu kabul gören efsanevi kıtadır.

Le Plongeon, kıtada Antik Mısır ve Mezoamerika toplumlarının atalarının yaşadığını iddia etmiştir. Kavram daha sonra, kıtanın bir zamanlar Pasifik Okyanusu’nda var olmuş olduğunu iddia etmiş James Churchward tarafından kaleme alınmıştır.

Mu kıtası, ilk olarak Yukatan’daki Maya kalıntılarına yaptığı incelemelerden sonra, Augustus Le Plongeon’un (1825-1908) eserlerinde ortaya çıkmıştır. Le Plongeon, Yucatán’daki Maya medeniyetinin Yunanistan ve Mısır’dakilerden daha eski olduğunu gösteren Maya yazıları bulduğunu ve yazıtta daha eski bir kıtanın hikâyesinin anlatıldığını iddia etmiştir.

Bu kıtanın boyutunun Avusturalya’nın iki katı büyüklükte olduğu ve bu kıtanın insanlarının teknolojik, manevi ve kültürel açıdan, günümüz insanlarından çokça fazla gelişmiş olduğuna inanılır. Mu kıtası ile ilgili Naacal tabletleri, piramitler, yazıtlar ve denizin dibinde kalıntılar bulunmaktadır. Batması için 3 sebep öne sürülmüştür. Büyük tufan, adanın altındaki hava odacıklarının patlaması, Atlantislilerin nükleer güçler ile dünyanın dengesini bozmalarıdır.

Mu Kıtası Hakkında Bilgi

İddialara göre yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır. Bu kıta kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan, 3 kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı. Yaklaşık olarak 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömüldüğü iddia edilmiştir.

Bu kıtada tek tanrılı din bulunuyordu.  Herkesin dini aynıydı; semboller aracılığıyla “Yaratıcı Zeka’ya”inanırlardı. Hepsi ruhun ölümsüzlüğüne ve sonunda geldiği “yüce kaynağa” geri döndüğüne inanıyordu. Yaratıcı Zeka’ya olan saygıları öylesine büyüktü ki O’nun adını asla telaffuz etmezler, dua ve niyazlarında o’na sembollerle hitap ederlerdi. “Güneş Ra” onun tüm nitelikleri için kullanılan kolektif semboldü. Bu dinin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişti. Manevi yönden telepati, durugörü, çift bedenleme, astral seyahat gibi yetenekler o dönemin insanları için çok doğal sayılıyordu.

Mu Kıtası Nasıl Yok Oldu?

Bu büyük ülke en ihtişamlı dönemlerini yaşarken ve dünya medeniyetinin, eğitiminin, ticaretinin ve alışverişin merkeziyken ve şaheser taş tapınaklar inşa edilirken, büyük heykeller ve anıt taş bloklar dikilirken, Mu ülkesi sert bir sarsıntı geçirdi. Devamını depremler ve volkanik patlamalar izledi ve Mu ülkesinin Güney bölgesi sallandı.

Kıtanın güney sahilleri boyunca okyanustan gelen felaket dalgaları karayı kapladı ve birçok şehir yerle bir oldu. Volkanlar ateş, duman ve lav püskürttü. Fakat ülke toprakları düz olduğu için lavlar akmadı ve birikerek daha sonra ateşin soğumasıyla ortaya çıkacak kayalardan oluşan konik şekiller yarattı ve bunlar güney adalarının bazılarında hala görülmektedir (Paskalya ve diğer adalar).

Bu volkanik faaliyetlerin sona ermesinin ardından, Mu ülkesi insanları yavaş yaaş korkularını yendi ve yıkılan şehirler tekrar inşa edildi. Ancak ne yazık ki, Mu kıtası tekrar depremlerin kurbanı oldu ve herşey yerle bir oldu. Şehirler sular altında kaldı. Kara yarıldı ve parçalara ayrıldı. Aynı zamanda volkanik patlamalar tekrar gerçekleşti.  Mu üzerinde yaşayan 64.000 insan ateşe kurban edildi. Geriye perişan halde çok az sayıda insan kaldı.  Bu az sayıda insan kıtadan kaçmayı başararak, bugün medeniyetin beşiğini oluşturan, Mısır, Mezopotamya, Hindistan, ve Güney Amerika’daki çeşitli bölgelerde yeni uygarlıklarını kurduklarına inanırlar. Özellikle Mısır ve Sümer uygarlıklarının doğuşu bu göçlerle ilişkilendirilmiştir. Churchward bu konu hakkında yaptığı araştırmalarda çeşitli bölgelerde Mu ile ilgili olabilecek yazılara rastalmıştır. Bu kitabelerde “Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık!” yazmaktadır. Bu kitabeler 14 bin yıllıktır ve c14 karbon testleriyle onaylanmışlardır.

Mu Kıtası ve Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük hayallerinden bir tanesi Türklerin kökenini ortaya çıkartmaktır. Atatürk’ün belki de en az bilinen yönlerinden biri antik gizemlere, okültizme ve ezoteriye olan merakıdır. Gazinin emriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türklük akımları üzerine yapılan araştırmalar derlendi. Birçok bilim adamı ve araştırmacı bu alanda yeni çalışmalara başladı. Yabancı bilim adamları davet edildi. 1930 yılında Türk tarih kurumu kuruldu. Çalışmalar sonucu çok zengin kaynaklara ve bilgilere ulaşıldı. Ancak Türklerin nereden geldiği sorusu yanıt bulamadı.

Konu yavaş yavaş gündemden düşerken eldeki kaynaklar ışığında Atatürk bizzat kısa tezler hazırlıyor ve bunları yemeğe davet ettiği akademisyenlerle uzun uzadıya tartışıyordu. Derken 1932 Yılında emekli general Tahsin Mayatepek, Atatürk’ü ziyaret etti. Tahsin Bey Maya dili ile Türk dili arasındaki benzerlikleri anlatmaya başladı ve Bir ‘Mu’ kıtası araştırmacısı olarak tanınan İngiliz Albay James Churchward‘ınkendisine bahsettiği Hindistan da bulduğu tabletleri anlattı Atatürk’ün gözleri parladı. Churchward ertesi gün apar topar Ankara’ya davet edildi.

İki hafta sonra Churchward, Ankara’ya gelerek Çankaya’da, Atatürk ve Tahsin Bey ile akşam yemeği yedi. Churchward, bu tabletleri nereden bulduğunu , 50 yılını bu araştırmaya adadığını, tabletlerdeki dilin Antik Mayalara dayandığını, M.Ö. 200.000 ila 70.000 yılları arasında Pasifik’te yer alan Avustralya’dan biraz daha büyük ‘Mu’ isminde bir kıtadan bahsedildiğini ve kıtada yaşayanların yüksek bir medeniyete ulaştıktan sonra sel ya da tufanla battığının düşünüldüğünü Atatürk’e iletti. Bu görüşmeden sonra Atatürk, 60 kişilik bir heyet kurdurarak Mu kıtası hakkındaki kitapların tercümesi emrini verdi.

Bundan sonrasını Salih Bozok, hatıralarında şöyle anlatıyor:

”Gazi, kitapların tercümesi yapılırken çok heyecanlıydı, günaşırı ‘Tercümeler bitmedi mi? Heyet neden bu kadar yavaş çalışıyor?’ diye hayıflanıyordu. Nihayet sonunda tercümeler bitti. Kitap basılmadı daktilo edilerek Atatürk’e sunuldu. Gazi metinleri tekrar tekrar büyük bir dikkatle okudu, yaratılışı anlatan bölümle özel olarak ilgilenmişti. Mu kıtasının insanlığın ana vatanı olduğunu, nüfusun 64 milyona çıktığını yazan kısmın altını çizmişti. Mu’da geçen tanrı kavramıyla da yakından ilgilenmiş, yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağının üzerinde durmuştu. Mu dili kökenli özel isim ve sıfatları öz Türkçe ile karşılaştırarak notlar alıyordu.”

Salih Bozok’un anlattıkları burada sınırlı kalıyor.

Daha sonra Atatürk, Tahsin Bey’i Meksika’ya elçi olarak atamış, ayrıca TBMM bütçe kayıtlarından da anlaşıldığı üzere kendisine yüklü bir miktarda araştırma bütçesi tahsis etmişti.Tahsin Bey’in elçilik vazifesindeki esas görevi Maya dilinin öz Türkçe’yle olan benzerliğini ve maya tabletlerini araştırmaktı. Meksika’ya gitmesinden bir süre sonra Etnografya Müzesi’nden bazı görevlileri yanına gönderdiler. Ekibin araştırma sonucu, 3 ciltlik bir kitap haline getirilerek Atatürk’e sunuldu. Kitaplarda; Maya , Aztek ve İnka uygarlıklarının kullandığı eşyaların, Türklerin kullandığı eşyalara ne kadar çok benzediği, hatta davul ve kalkanlarında kullandıkları ay ve yıldızın Türk bayrağındaki ay ve yıldızdan hiçbir farkı olmadığı açıkça kanıtlanıyordu.Ayrıca yüksek ücretler karşılığında William Niven tarafından bulunan tabletlerden bir tanesi satın alınarak Atatürk’e gönderildi.Bu tablet günümüzde hala Atatürk’ün saklı mektuplarıyla birlikte muhafaza edilmektedir. Atatürk’e ulaştırılan cilt halindeki araştırma sonuçları ise 70’lere kadar Türk Dil Kurumu’nda bulunuyordu. Şu anda ise Anıtkabir kütüphanesinde iki cilt olarak 1301 ve 1302 numarasıyla halen ziyarete açıktır. 3.cilt ise kaybolmuştur. Ayrıca Chruchward’ın kitaplarından yapılan çeviriler de 4 cilt olarak aynı yerde saklanmaktadır. Tahsin Bey’in, Atatürk’e gönderdiği 700’ü aşkın fotoğraf da Anıtkabir fotoğraf arşivinde yer almaktadır.

Fotoğraflarda, tapınak ayinlerini yöneten kişilerin kürsülerinde, istisnasız şekilde dünyada sadece Türk mitolojisinde görülen ”Bozkurt” figürünün bire bir aynısının kullanılması, Atatürk’ün üstünde durduğu bir diğer konu olmuştu.

Sonuç olarak Atatürk, akademik ve bilimsel delillerle desteklenen bir Türk tarih tezi sunmuş ancak bunu kitaplaştırmaya ömrü yetmemiştir. Teze göre şu sorulara net cevaplar veriliyordu: ‘Türkler, Orta Asya’dan gelmişlerdi ancak Orta Asya’ya nereden ve nasıl gelmişlerdi?’, ‘Türklerin, Amerika kıtasının yerlileri olan Maya, Aztek ve İnka uygarlıkları ile olan tartışmasız benzerlikleri nasıl açıklanabilirdi?’, ‘Dünya tarihi nerede başlamıştı?’, ‘Orhun Yazıtları ve Maya tabletlerindeki benzerlikler nereden geliyordu?’

Bu arada bir dipnot olarak belirtelim, Tahsin Bey’in soyadı ”Mayatepek”dir.

Bunun sebebi ise Maya dilindeki ‘tepe’ sözcüğünün ‘tepek’ olmasından gelir. Tahsin Bey, 1932-1938 yılları arasında tuttuğu yüzlerce notu Türk Tarih Kurumu’na 14 farklı rapor halinde yollamıştır. Raporların bazı kayıp parçaları zaman zaman sahaflardan, zaman zaman da bazı kişilerden parça parça ortaya çıkmaktadır.

Churchward’ın kitaplarını yaklaşık 60 çevirmene tercüme ettirmişlerdir. Mayatepek ayrıca raporlarında Maya kültürü ve dilini konu almıştır. Bu çalışmaların sonucunda çok sayıda kelime benzerliği keşfetmişlerdir. 

Ancak elde olan bilgilerin sadece bir kısmı, 2006 yılında Sinan Meydan tarafından kitap haline getirilmiştir.

Mu hakkında yazılmış birçok kitap bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır. 

  • James Churchward, Books of the Golden Age (1927)
  • James Churchward, The Lost Continnt of Mu (1931)
  • James Churchward, The Children of Mu (1931)
  • James Churchward, The Sacred Symbols of the Mu (1933)
  • James Churchward, Cosmic Forces as They Taught in Mu (1934)
  • James Churchward, Second Book of Cosmic Forces of Mu (1935)
  • Hans Stefan Santesson, Understanding Mu (1970)
  • Kemal Şenoğlu, Mayatepek Raporları Türk Tarih Tezi ve Mu Kıtası (2006)
  • Sinan Meydan, Atatürk ve Kayıp Kıta Mu (2006)
  • Alparslan Salt ve Haluk Egemen Sarıkaya, Mu – Tarih Öncesi Evrensel Uygarlık (1978)

Diğer Yazılarımız

Erken Hasat Soğuk Sıkım Zeytinyağı Nedir?
BLOG YAZILARI

Erken Hasat Soğuk Sıkım Zeytinyağı Nedir?

Gerçek zeytinyağı tutkunlarının favorisi olan erken hasat soğuk sıkım zeytinyağını yakından tanımaya ne dersiniz?

DEVAMINI OKU
TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI ANALİZ SONUÇLARIMIZ
BLOG YAZILARI

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI ANALİZ SONUÇLARIMIZ

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI ANALİZ SONUÇLARIMIZ

DEVAMINI OKU
Yüksek Polifenollü Zeytinyağı
BLOG YAZILARI

Yüksek Polifenollü Zeytinyağı

Zeytinyağında bol miktarda polifenolik bileşikler bulunur. Bunlar antikanser, anti-anjiyojenik ve anti-inflamatuar özellikler gösteren güçlü antioksidanlar olarak kabul edilir.

DEVAMINI OKU